SEN BENİMSİN BİRTANEM |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BEYAZ GÜL |
|
|
Zamanın birinde bir padişahın uzun yıllardır çocuğu olmuyormuş. Buna o kadar üzülüyormuş ki; her akşam sabahlara kadar Mevla'ya el açıp yalvarıyormuş. " Ya Rab! Hayırlı, salih bir evlat ver;kız olsun, erkek olsunfark etmez..." diye dualar ediyormuş. Derken günün birinde duaları kabul olmuş ve bir akşam yemeğinde eşi müjdeyi vermiş. Padişah; yemeği bıraktığı gibi secdeye kapanmış sevinç gözyaşları içinde...Padişah daha sonra sarayın bahçesine büyük bir gül bahçesi kurulması emrini vererek ülkesinin en iyi bahçıvanını getirtmiş. Ve bahçıvana; " Bahçıvan efendi; bu bahçe sevginin, muhabbetin en iyi göstergesi olan kırmızı güllerle dolacak.Onlara gözün gibi bakacaksın" demiş... Sarayın bahçesine ülkenn dört bir tarafından getirilen en nadide güller dikilmiş. Bahçıvan kimseye söylemeden bir öğlen vakti saraydan ayrılmış ve çok uzaklardaki sevgi çeşmesinin yanında bulunan güllerden bir fidanla ertesi gün saraya dönerek o fidanı da diğer fdanların yanına dikmiş...Günler geçiyor gül fidanları büyüyor ve saray bahçesi açtıkları fidanların güllerin mis kokularıyla doluyormuş... Derken beklenen gün gelmiş ve padişahın bir kızı olmuş...Padişah kızına Hasret ismini vermiş yılların özlemiyle...Günler hızla geçiyor Hasret büyüyormuş, güller de onunla beraber kök salıyorlarmış toprağa hızla. Hasreet gül bahçesinde vakit geçirmeyi çok seviyormuş.Bütün güller kıpkırmızı ama bir tanesi beyaz açıyormuş. Beyaz açan gül; bahçıvanın sevgi çeşmesinin yanından getirdiği fidanın gülüymüş.Elbette bunu bir tek bahçıvan bliyormuş. Hasret tüm gülleri seviyor ama beyaz gülü ayrı bir seviyormuş.Onun yanında oturuyor, saatlerce ona dil döküyor, o güler yüzlü yüzünü beyaz güle seyretme imkanı sunuyormuş.Beyaz gül de buna teşekkür edercesine diğer güllerin yapamadığını yapıyor her gün bir gül açıyormuş. Bir gün padişah gül bahçesini gezerken beyaz gülü görmüş, bahçıvanı çağırtmış hemen. Ve bahçıvana; "Bahçıvan efendi;benim emrime göre gül bahçesi kırmızı güllerle dolacaktı. Bu beyaz gülün işi ne burada?" demiş.Bahçıvan; " Hünkarım; emrin üzerine ülkenin dört tarafından gül fidanları getirttim,hepsine gözüm gibi baktım. Bütün güller kırmızı açarken, o fidan beyaz gül açtı." diye cevap vermiş sessizce. Padişah haykırmış:" Bahçıvan! Bahçıvan! O gül derhal sökülecek." Bahçıvan; Padişahım emriniz başım üstüne ancak bir söyleyeceğim vardır müsaadeniz olursa... Kızınız Hasret en çok bu beyaz gülü sever.Onunla konuşur.Onu koklar, ona şarkılar söyler. Bu durumda, kızınız beyaz gülü sökmemize üzülmez mi Padişah'ım?" Padişah düşünmüş, düşünmüş ve; madem öyle, vardır bunda da bir hikmet, beyaz gül dursun. Kızımın bu kadar sevdiği güle değil kıymak, yaprağına bile halel gelmesin. demiş. Yıllar böylece gelip geçmiş ve Hasret gelinlik çağa gelmiş. Talipleri bir bir sarayın kapılarını aşındırmaya başlamış. Ve Hasret babasının isteği üzerine sevmediği birine verilmiş. O günden sonra Hasret kız hiç gülmemiş. Gül bahçesine çıkıyor, dolaşıyor ama yüzü bir türlü gülmüyormuş. Halbuki; onun en mutlu olduğu yer bu gül bahçesiydi. Beyaz gülünün karşısına geliyormuş ama eskiden gülücükler saçan gül yüzü artık yalnızca gözyaşı döker olmuş. Beyaz gülse bu acıyı onunla beraber çekiyor ve günden güne kuruyormuş. Hasret kızın düğünü olmuş ve başka diyara gitmiş. Mutlu olmasa da, gülmesede gitmiş... Diğer güller açmaya devam ederken beyaz gül açmıyor, günbegün kuruyormuş artık.Bahçıvan elinden geleni yapıyor; en saf suları, ayak basmamış orman topraklarını getiriyormuş ama nafile beyaz gülün kurumasına mani olamıyormuş. Bahçıvan; padişahın huzuruna çıkarak kızı Hasret'in beyaz gülünün kuruyor olduğunu, ne yaptıysa buna mani olamadığını anlatmış. Padişah'ın içi öyle bir acımışki kelimelerle ifade edilemez bir üzüntü, bir korku kaplamış içini. " Acaba Hasret'e bir şey mi oldu?" diye geçirmiş aklından ve bir haberci göndermiş kızının yaşadığı şehre kızının durumunu öğrenmek, içindeki korkuyu gidermek için... Habercinin dönüşünü beklerken padişah devamlı düşüüyor, kendi kendini teselli ediyor; "Altı üstü beyaz bir gül, kızımla ne alakası olabilirki" diyormuş. Aradan üç gün geçmiş ve haberci gelmiş padişaha korktuğu haberi vermiş. Hasret Sultan'ın çok hasta olduğunu, konuşmadan, yemeden,içmeden yattığını anlatmış.Padişah kendi kendine; " Hani sadece beyaz bir güldü" diyor ve "Kızımı sevmediğine verdim, kızıma en büyük kötülük yaptım" diye hayıflanıyor, kahroluyormuş. Çare bulabilmek için Hasret'i sarayına getirtmiş. Ülkenin tüm hekimlerini toplamış ve " iyileştirin kızımı" diye emirler vermiş. Hekimler uğraşıyor ama Hasret kız hiç tepki vermiyormuş. Yaşlı bir hekim; " Bu kızı ancak bir şey iyileştirir. O da; devamlı beyaz açan bir gülün kırmızı açacağı bir gül" demiş ve eklemiş: " Bu; o fidanın vereceği son güldür." "Padişah ülkedeki tüm bahçıvanlara haber salarak böyle bir gülü getirene büyük mükafatlar vaat etmiş. Lakin bu çok nadir görülen bir olaymış... Saray bahçıvanı; Hasret Sultan'ın gittiği günden beri kurumaya başlayan beyaz gülün yanına gelmiş ve başlamış onunla konuşmaya: "-Hasret'in geldi beyaz gül, şu an sarayda. Fakat çok hasta kalkıp yanına gelemiyor. Ben biliyorum ki; onun şifa bulabilmesinin vesilesi sende, senin açacağın kırmızı bir gülde. Sen sevgi çeşmesinin gülüsün, bunu sen başarabilirsn. Ama bu gülü verdikten sonra öleceksin.Yaparmısın bunu beyaz gül? Yaparmısın? Yaparmısın bunu Hasret için? " Bahçıvan hem Hasret'in hastalığı için üzülüyor hemde her gün yaptığı işlerini yapıyor, gül fidanlarını suluyor, diplerini temizliyor, onlara yavrularıymış gibi bakıyormuş her zaman ki gibi... Bir gün yine onların bakımını yaparken beyaz gülün yanına gelmiş ve gözlerine inanamamış.Bir gün evvel kurumaya yüz tutan beyaz gül; koskocaman kırmızı bir gül açmış. Hasret'ine hayat kendisine ölüm hediye edercesine... Bahçıvan koşarak bu güzel haberi padişaha vermiş. Padişah; o gülde bir hikmet olduğunu bildiğini söyleyerek şükretmiş... Kırmızı gülden yapılan ilaç; Hasret Sultan'ı iyileştirmiş,eski sağlığını geri vermiş. Ama artık beyaz gül yokmuş, bir daha hiç açamayacakmış.Hasret Sultan'ı bir daha göremeyecekmiş. Ama olsun sevdiği iyileşmiş ya, ölse ne önemi var... Beyaz gül insanlara; sevginin kıymetini, sevenin neler yapabileceğini haykırırcasına "kırmızı gül açmış" ve sevdiği için "ölümü" "yok oluşu" seçebilmiş. Seven ne yapmaz.... Sevilen bilmesede... dercesine.......... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|